Oldum olası uzun otobüs yolculuklarını sevemedim. Bilhassa 3
saati aşan yolculuklar bir süre sonra benim için eziyetten farksız hale geliyor,
hele bir de yanımda sevdiğim bir arkadaşım yoksa... Kaderin cilvesi olsa gerek
ki uzun yolculukları sevmememe karşılık gezmeyi çok seviyorum. Durum böyle
olunca yolculuklarda bazı etkinliklerle yelkovanı hızlandırmaya çalışıyorum. (film,
kitap, yemek vs.)
Geçtiğimiz hafta sonu Karabük’e gezmek amaçlı küçük bir
seyahat yaptım. Otobüslerde çoğu zaman süs olmaktan başka işe yaramayan
kulaklıklar, çalışmayan USB girişleri vardır ya da bir priz bulacağımızın
garantisi hiç olmamıştır. Bu yüzden otobüse her zamanki gibi zaman geçirmeme
yardımcı olacak şekilde tam donanımlı olarak bindim.(2 adet kitap, kulaklık, taşınabilir
şarj cihazı, nane şekeri vs.)
Yolculuğun uyanık kaldığım kısmında koltuk ekranından
seçtiğim, bilim kurgu türündeki “The Signal(2014)” isimli filmi izledim. Yaklaşık
8 saatlik bu yolculukta öncekilerin aksine koltuk ekranında izlediğim filme
rahatça odaklandım. Bu sayede saatlerce çivilendiğim otobüs koltuğundan bir nebze kurtuldum.
Film nasıl mıydı?
The Signal Film Yorumu
İki bilgisayar korsanı olan Jonah ve Nic, arkadaşları Haley’i
okuyacağı üniversiteye götürmek üzere yola çıkarlar. Yolculuk esnasında, bir
süredir yerini bulup tanışmak istedikleri ve sanal ortamda onlarla uğraşan
Nomad takma adlı bilgisayar korsanının yerini tespit ederler. Şimdiye kadar
hiçbir izini bulamadıkları Nomad bir hata yapmıştı ve iki genç bunu
değerlendirerek onu bulmak için yolculuklarından saparak sinyalin geldiği yere
doğru giderler. Ve karşılarına ıssız, terk edilmiş bir kulübe çıkar. Burada
yaşanan karmaşık ve garip olaylardan sonra Nic gözlerini açtığında kendini beyaz
rengin hakim olduğu bir tesiste hapis olarak bulur.
Nic’e, bu yolculuk esnasında “dünya dışı varlıklarla temasa
geçmiş olabileceği ve bazı virüsler taşıyabileceği için” karantinada tutulduğu
söylenir. Dr. Wallace
Damon adında bir hükümet yetkilisi öncülüğünde, hastalık ihtimali üzerine Nic’e bazı testler yapılıyordur.
Nic’in testlere tepkisi nasıl olacak?
Peki burası neresi? Arkadaşları Jonah ve Haley nerede? Ara ara gelen
garip seslerin sebebi nedir? Gözlemlediği tutarsızlıklar üzerine kendi aklından
bile şüphe duymaya başlayan Nic ile birlikte biz de sırları çözmeye ve gelişen
olayları anlamaya çalışıyoruz.
Düşük tempo ve durağanlık filmin konusuna yakışmış, gizemi
artırmış; bu sayede film kendini yarım bıraktırmıyor. Kısacası film boyunca
süren garip bir his sanki bize filmi sonuna kadar izlettiriyor. Aksiyon dolu
filmleri bir türlü sevemedim, bu filmde de pek aksiyon yoktu ve bunu kendi
adıma olumlu bir özellik olarak sayabilirim.
The Signal; izleyicilerin farklı yorumlar yapmasına izin veren, izledikten sonra üzerine sohbet edebileceğimiz ve bunu yaparken materyal sıkıntısı çekmeyeceğimiz bir film olmuş. Hatta hemen şurada bile birçok şey söylemek istiyorum ama izleyeceklere ayıp olur diye kendimi tutuyorum.
Düşük bütçesi nedeniyle eminim yapım ekibinin beklentisi de çok yüksek değildi. Belki de film sırf düşük bütçeli diye daha rahat, daha acımasız eleştiriliyor ve aşağı çekiliyor. Eksikleri ve popüler bir film olmaması sebebiyle önemli sitelerden düşük puanlar almış olabilir. (Sinemalar.com: 6.2, IMDB: 6.1) Ancak Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim: bütçesine nazaran pahalı bir ürün olmuş. Hoşgörülü bir şekilde izlenmesi gerektiğini düşünmekle birlikte bilim kurgu sevenlere kesinlikle tavsiye ediyorum.
The Signal Filminden Replikler:
Her ne kadar gelişmiş olsak da kalem gibi basit bir aletin hala önemini koruması muhteşem bir şey değil mi?
Her zaman bir parça aydınlık olur kara gecelerde.
Bu Yazımı Sosyal Medya Hesaplarınızda Paylaşın
heey bu yolculuklarda ben kesintisiz dört film izleyip bitiriyorum yaa :) signal hatırlamadım amaa izlememişim :)
YanıtlaSil4 film mi :) O kadar uzun yolculuklar hiç yapmadım neyse ki :) The Signal'i ben de ilk defa görmüştüm. Çok popüler bir film değil.
Silsekiz saat işte dört film yani. binince başlıyom, biraz kahve filan ve durmaksızın film. dört film bitiyor yaa :) signal bakayım :)
Sil8 saatte 4 film :) Ben o kadar izleyemem, çok zor :)
SilYolculuk konusunda aynı fikirdeyiz bir de benim midem tutuyor çoğunlukla o yüzden uzun yolculukları sevmiyorum, uyuyamazsam yolculuk tam bir eziyet benim için :(. Ben de gezmeyi çok seviyorum ama bir de öyle bir durum var :).
YanıtlaSilFilm ilgimi çekti bir bakayım ama düşük bütçeli çok güzel bilim kurgular var neden bu film için dezavantaj olmuş anlamadım, bir bakmak lazım :). Teşekkürler önerin için :).
Neyse ki otobüs tutması gibi bir durumum yok. Yoksa şehrimden zor çıkardım :) Filme gelirsek, çok fazla olumsuz yorum okudum ama "zaman kaybı" demek haksızlık olur :)
SilHahaha resme de bayıldım yalnız :) Süper kolaj. Otobüs yanında uzaydan gelmiş gibi bir adam :). O kadar saat yolculuktan sonra biz de uzaydan gelmiş gibi oluyoruz :). Öyle de bir bağlantı kurabiliriz :):):).
YanıtlaSilTeşekkür ederim, konuyla ilgili bir şeyler yapmaya çalıştım :)
SilYolculuklar ve koltuk arkası filmler... Bazen şanslı olabiliyoruz elbette ki ama çoğu zaman 3. sınıf komedi filmleri ile karşılaşmaktan nefret ediyorum. Neyse ki sen şanslıymışsın.
YanıtlaSilGeç de olsa tanışmak güzel, bize de bekleriz...
Şanslı bir seyahatimmiş :) Hoş geldiniz, ben size geleli zaten çok oluyor :)
Sil