Orijinal Adı: Attila The Hun
Sayfa Sayısı: 400
Yayınevi: Yakamoz Yayınları
ISBN: 9786053848691
Benim Gözümden:
Konulara bakış açısı çoğu zaman kavrayış ve anlatış
farklılıkları doğurmuştur. Özellikle konu tarih ise bakış açısı çok daha farklı
sonuçlara varmayı beraberinde getirebilir. Tabii bakan kişinin konuyu görmek
istediği gibi görerek manipule edebileceği gerçeğini de göz önünde tutmak
gerekir. Bu yüzden kitap karşıma çıktığında önce John Man isimli yazara
kuşkuyla yaklaştım. Ancak yine de okumak
istedim çünkü yıllardır bize anlatılan tarih metinleriyle ne kadar örtüştüğünü
merak ediyordum. Kısacası tarihimize dışarıdan bir bakış atmaktı amacım...

Yazar, “pastoral göçebeler” olarak adlandırdığı Hunları anlatırken aslında sadece Avrupa’ya gelmiş Hunlardan değil, genel olarak Türklerin kültür-medeniyetinden bahsediyor diyebiliriz. Çünkü Attila’nın halkı, Türk Orta Asya geleneklerini Avrupa’ya getirmiştir. At ile inanılmaz uyumları, okçuluktaki sıra dışı yetenekleri onları Avrupa’da o ana kadar görülmemiş yetkinlikte birer savaşçı yapıyordu. Ayrıca göçebelik kültürleri olduğu için Attila’nın halkında sınıf ayrımı net bir şekilde yoktur, bu yüzden herkes biraz savaşçıdır. Bu yaşam tarzları ve gelenekleri de onları Avrupa’da sıra dışı kılmıştır. Kitapta da Attila’nın halkının Avrupa’da nasıl bu kadar güçlü bir etki yarattığına değinerek bu farklılıklara ışık tutuluyor.
Attila'nın durumunu özetleyen "Sizin fatihiniz başkalarının zalimi olabilir." diye bir söz vardır. Nitekim öyleydi de, Avrupa'ya göre, "doğudan gelen ve önceden görülmemiş bir tehlike" olan Attila, Türk tarihi için önemli bir fatihtir. Kitap boyunca ara ara konudan sapılsa da Attila'nın karakterine dair çıkarımları büyük bir dikkat ve hevesle okudum.
Olumsuz bir şeyler söylemeden geçmek kitaba karşı fazla
iyimser bir tavır olur. Kitabın kapağı ve tanıtım bülteniyle vaat ettiği kadar
Attila ve Hunların üzerinde durmadığını düşünüyorum. Zaten okumak için tarih ile ilgili bilgi
birikimi isteyen kitap, vaat edilen konudan kopulması yüzünden okurken uzun bir süre sıkılmama sebep oldu.
Tarihimize ilgim olmasına rağmen iyiden iyiye Roma İmparatorluğu tarihine de
girdiği için konuya Fransız kaldığım anlar oldu.
Bize anlatılan Papa 1. Leo’nun Attila’ya yalvarması olayı
kitapta nasıl işlenmiş? Attila karakter olarak nasıl biriydi? Siz de benim gibi Attila'ya Avrupa'dan bakmak istiyorsanız, branşınız tarih değilse
ama bu tarz sorular sizde merak uyandırıyorsa ve biraz da tarih bilginiz varsa okumayı tercih edebilirsiniz. Ancak tarih öğrencisi veya öğretmeniyseniz yahut tarih ile ilgili bir işle uğraşıyorsanız okumanızı ciddi ciddi
öneriyorum.
Keyifli Okumalar...
---------------------------------------------------------------
Goodreads Puanı: 3.49 / 5.00
Jetonya Puanı: 3.00 / 5.00
---------------------------------------------------------------
Kitaptan Dikkat Çeken Birkaç Alıntı:
Basit, samimi göçebe kökenlerini göstermek için tahta bir tabak ve tahta bir kupa kullanan Attila hariç herkese gümüş tabaklarda çeşit çeşit yemekler gelmişti.
Belki de paralel evrenlerin birinde İngiltere, Anglo-Saxonların değil de Hunların eline geçmişti ve Chaucerler, Shakespeareler eserlerini Hunca yazmışlardı. Ayrıca hepimiz Hristiyan tanrısına ibadet etmeyi bırakıp Şamanik Mavi Cennete tapıyorduk.
Peki ya Attila'nın kendisi?...Biraz daha diplomasi, yüksek bir anlayış, daha az savaş ve yönetime bağlılıkla çok daha fazlasını kazanabilirdi. Tüm Kuzey Avrupa'yı alabilir, Honoria ile evlenebilir ve tüm bu toprakları yönetecek bir hanedanlık kurabilirdi.
Bu Yazımı Sosyal Medya Hesaplarınızda Paylaşın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder